Fantastik Ortamlar
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
HomeHome  SearchSearch  Latest imagesLatest images  RegisterRegister  Log inLog in  

 

 23 temmuz 2010

Go down 
5 posters
AuthorMessage
caleb

caleb


Posts : 2328
XP : 7781
Join date : 2008-11-30

23 temmuz 2010 Empty
PostSubject: 23 temmuz 2010   23 temmuz 2010 EmptySat Jul 24, 2010 1:09 pm

inanması güç ama şen haramiler hala sapasağlam(*).

içinde bulunduğumuz ahval ve şerait neydi:

bir yandan hassirak'la olan anlaşmamızın son kısmını yerine getirmeye, bir yandan da gnarley'i ve bir sürü başka insanı yiyip bitiren hastalığın çaresini bulmaya çalışıyorduk. tabii bir yandan da, greyhawk ordusunun bir dyvers kalesine/köyüne girmemesini sağlamayı, savaşın çıkmasını önlemeye çalışıyorduk. köyün kalesinde hapis düşmüştük. lord kultar/iblis azlap'ın elindeydik. azlap'ın hassirak'ı öldürme gibi manyakça planları vardı. elimizden her türlü eşyamız silahımız alınmış durumdaydı. ben ağır yaralıydım. bir tek beynimiz (bedava) ve yüreğimiz (dağlı) vardı. ve de kaderimizin ve yaptıklarımızın bize sağladığı ancak bir kısmımızın hala elinde olan o fırsatlar. hücredeki loş ışıktan önümüze hüzünle düşen gölgelerimizi daha da karartan hassirak'ın gölgesi ve bize sağladıkları her zaman üzerimizdeydi tabii, o ayrı.

hücredeki uzun konuşmalarımız sonucunda bir plan yaptık ve bunu uygulamaya geçirdik. plan neydi? valost parmaklıklarını kastırıp açacak, sonra latron'un silence büyüsü ve caleb'in botunun içine sinsice sakladığı hançer yardımıyla kapının önünde duran muhafızı hitman misali göçertip içeri çekecek, caleb de hazır beklediği parmaklıkları önünde onu kapıp boynuna çökecek ve hassirak'tan aldığı hediye olan canlı ısırıp kanını emme hadisesini kullanarak ağır yaralı halini iyileştirecekti. sonrasına bakacaktık.

aynen böyle oldu. latron sessizliği patlattı. valost parmaklıkları zorlayarak hücresinden çıktı. kaderinin de yardımıyla kapıyı hiddetiyle kırıp dışardaki muhafızı yaralayıp elini kolunu tutarak içeri sürükledi, caleb tuttu herifi. kanları içtikçe içti. kendine geldikçe geldi. fazlasıyla hem de. valost muhafızın anahtarlarını alıp bizim hücreleri açtı, o sırada caleb öldü zannedip yere bıraktığı adamın ayağa kalkmaya çalıştığını gördü ama neyse ki sorun çıkmadan halledildi bu genç arkadaşımız. caleb'in ağzı yüzü kan. abovv.

sonra yan taraftaki odayı resmen biçtik geçtik. havalarda uçuşan kafalar kollar mı dersin, barsakları yerlere dökülenler mi. hiçbir muhafız haber vermek için öbür kapıdan çıkamadan hallettik orayı da. hehehe. yalnız burda kritik nokta latron'un sessizlik büyüsünün hala devam ediyor olmasıydı. yoksa o katliama bütün kale uyanıp gelirdi, yaptıklarımız da bir boka yaramazdı... burada solda bir kapı vardı kilitli, ubor dedi büyü var. bi yandan içerden bakıyoruz gargoyle var. eşyalar orda mı falan diye bi kaldık; e eşyalar çok önemli zira iblis kesen soğuk çelikten silahlarımız orda. tahmin ediyoruz ki ubor'un her şeyi orda. sonra arka taraftaki merdivenlerden yukarıları kolaçan etti ubor'la valost, ve anlattılar ki fantastik ilüzyonlarla karşılaşmışlar. kendi kendilerine havalarda adımlar atmışlar aşağılara inmeye çalışmışlar. beş muhafızı dağıttığımız ufak salonda toplandık tekrar. greyhawk ordusunun saldırısını bekleyelim, beklemeyelim'i konuşuyorduk ki salonun koridora açılan kapısının önündeki muhafızlar seslere uyandılar, içeri girmeye çalıştılar. bize de yine ortalığı yakıp yıkmak düştü. tabii bu olaylar sıralarında ubor'un işi ister istemez çok zor oluyor, keyfi kaçıyordu. büyü kitabı yok, wand'ı yok, yüzüğü vesairesi yok, dımdızlak büyücü. o fena oldu. neyse, burdaki katliamı yaparken uzun koridorda, biri koridorun ucundaki odaya kaçmaya başladı, ben temkinli adımlarla, valost hrans diye girdi içeri: lord kultard. ve baya baya normal lord gibiydi ilk bakışta da, zırhını giymeye çalışıyor falan. biz ya alllaaaaaaaaaaaah diye daldık burdaki 3-5 tipe ve tabii lorda. herifler sürklase oldu, bi yandan grease'ler, bi yandan kılıç darbeleri. neyse efendim, baktık lord öldü ölecek, anlaştık daha taşaklı olanlarından bi tanesiyle, silahları indirdik, lord'u az iyi ettik. soğuk silahlarımızı, eşyalarımızın bir kısmını bulduk burda. ubor'un büyü kitabı yok ama, meğersem azlap dallaması almış inceliyomuş ofisinde ibine.lord itiraf etti ne boklar yedigini. kızını oğlunu hastalıktan kurtarmak için iblisle işbirlikleri, üstte ona yuva yapmacalar vesaire. myrone'u çağırın dedi. dedik lord'a myrone'a söyle böyle böyle diye. myrone geldi bi delirdi önce, sonra lordla konuştu, anlattık biz de derdimizi. greyhawk ordusunun durumunu falan. kafası yatar gibi oldu, lord'un da canının son gücüyle bastırmasıyla yattı. iblis yukardaydı, beraber saldıracaktık ama önce greyhawk ordusundaki paladin zander'le konuşup durumun anlatılması gerekiyordu: lord hür iradesiyle barındırmıyordu hastalıklıları. latron'la valost yanlarına myrone'un adamlarından birini alarak konuşmaya gittiler, ubor'la caleb de yemekhanede takılmaya... valost bu esnalarda lord'la da myrone'la da güzel konuştu çok. akıllarını aldı.

bizim gençler geldiklerinde öğrendik ki haberler iyiydi. 3 saatimiz vardı bu işi halletmek için. myrone da yanına kamillerden ve çavuşlardan mütevellit sekiz adamını verecekti. eşyalarımızı silahlarımızı kuşandık, köydeki büyücüden kale bütçesiyle destek aldık, ubor bana ayrı cila çekti valost'a ayrı, potion'larla protection from evillarla vsyle. konumlarımızı aldık kont'un kızı ve oğluna zarar vermemek önceliklerimizden biri olmak üzere başladık azlap'ın yukardaki yuvasına doğru çıkmaya. adımımızı atacakken azlap'ın home office'e, öndeki iki muhafız lord'un kızını oğlunu yataklarda tüpler falan bağlanmış görünce fırladı önden. valost saldırdı, caleb saldırdı. ama tam saldıramadık çünkü kamiller çavuşlar ortalıkta ordan oraya koşturuyo. iyi niyetli ama adamlar, sağolsunlar. azlap hemen tiksinç bişey summon etti, verdi bi yandan da karanlığı. başladı latron şarkıya, çıkardı caleb falchion'u, çıkardı ubor serçeleri (hehe). baya büyük kapışma başladı açıkçası. kamillerden ikisi lord'un çocukları alıp kaçmaya çalışarak aşağıya yollandılar, azlap bi süre bizle kapıştı havalarda ibniş gibi, bi yandan çürümüş etli kemikli, meğersem daha önce g'raazt'ın ininde karşılaştığımız dallamalardan biri olan canavar. bi de etrafta göremedğimiz sinsice dolanan bişey var ama anlayamıyoruz: Bay X. azlap başta bi eyyam yapıcak oldu "gençler sorununuzun çözümü bende" falan diye, hiç sallamadık, giriştik. latron, ubor büyülü misilleri sallıyolar bi yandan, bebiş gibi hasarları veriyolar. kamiller çavuşlar da canla başla savaştılar, haklarını vermek lazım... derken azlap ibnesi kayboldu ortalıktan, sonra aşağıdan bi nümayiş sitayiş sesleri gelmeye başladı. canavarı kanırttık iyice, valost aşağı fırladı hemen, biz de arkasından ama Bay X denilen ibne ortaya çıkmıştı artık o sıralarda: küçük, tiksinç bi kafa. ısırıyo çemkiriyo patlıyo alev saçıyo falan. onun da damına koyup ağzına tekmeyi çaktıktan sonra hep beraber giriştik aşağıda azlap'a. burda merdivenin yukarda başında duran ubor efendinin hassirak'ın verdiği scrollardan birini kullanmasıyla başından çok talihsiz bir olay geçti: scrolldaki büyüde parmaklardan ikisi fırlayarak giriyordu hasma ve sağlam zarar veriyordu. ubor da serçeleri yolladı böyle pis tırnaklı ama maalesef işe yaramadı, azlap'ın üstünde kayboldu serçeler. ubor'un toplam sekiz parmağı kaldı yani. fena oldu. ama benle valost da bu sırada büyük sıkıştırdık köşede azlap ibnesini. ubor'un büyülerinden poşınlarından (o sırada Bay X şerrefsizinin yediği boku bilmiyoduk tabi), latron'un şarkılarından aldık gazı, sağlı sollu 3lü ataklı güçlü ataklı koyuyoruz. büyük hasar aldı ibnetor. ve en sonunda caleb her zamanki çirkinliğini gösterip "seni falchionumla skicem" diye bağırarak boynunun yanından aşağı kadar sokarak silahını ortadan ikiye ayırdı şerrefsiz evladını. caleb ayısı hemen başını da ayırdı bedeninden bu azlap'ın nolur nolmaz diye de, beden toz olup siktir olup gitti. bizim derin nefes alış verişlerimiz ve silahlarımızdan düşen damlaların pıtırtısı dışında derin bi sessizlik çöktü kulenin tepesine...

hemen bakındık etrafa. ubor büyü kitabını buldu. başladık aranmaya hastalıkla ilgili ne bulabiliriz diye. anlamadığımız dilde kağıtlar bulduk sadece. valost latron hemen hasta kızla çocuğa baktılar bi. caleb'le ubor o üst katta etrafa bakındılar iyice, odalara girdiler, bi merdiven gördüler. bizim gençler geldi. dedik bakalım. caleb çıktı bi baktı, bi merdiven bişey daha. ordan da çıkınca bi gördü ki kalenin üstünde bi mancınık, yanında iki adam, adamların üstünde korumalı elbiseler, cephane diye garip torbaların içinde bişeyler, bi şişeler. siktir diye anlattı caleb durumu. myrone müdahale etti duruma, ufak bi plan yapıldı hemen, ubor'un şimdiye kadar haramilerin hayvanlar gibi işine yaramış teleportunu bu defa latron patlattı, hem de ilk defa kaderine bu kadar inanarak; ibnelerden bi tanesini alıverdi yanlarına, caleb de mancınığın orda buldu kendini, üzerine gitti ordaki ibnişin. sorun çıkarmadılar, dediler lord'un emriyle burdayız. bu gençleri de etkisiz hale getirdik, myrone siktir etti bunları. grejuvaları ceset parçalarını atıvericeklerdi herifler az kalsın, büyük savaş çıkacaktı, sefalet olucaktı. halloldu neyse ki çok olay çıkmadan.

ve indik aşağıya. myrone buralarda gözükmeyin bi süre dedi. sundance'imi de aldı elimden sinsi. ne var canım, iki adamın elini kolunu kestik, hepsi onların iyiliği içindi : ) diye gev gev düşünüyordu caleb, tabii, kanının tadı hala damağındaki adamcağızı düşünmeden. topladık eşyalarımızı, aldık el konulan paralarımızı, sildik silahlarımızdaki kanı. Şen Haramiler, Latron Amarran, Valost Thorondor, Ubor Metenga ve Caleb Quanthar greyhawk ordusuna gidecek, zander'le konuşacaklardı. güzel geçecekti konuşma, zander sizi sağ salim gördüğüme sevindim diyecekti. haramiler de yorgun argın başını sallayacaktı, hafifçe gülümseyerek. içleri rahat olacaktı ve sonra dinleneceklerdi. bunları düşünerek sırtlarına geçirdiler çantalarını ve başladılar yürümeye, bir kere daha. kalenin yavaşça aralanan kapıların gıcırtısı, içeri var gücüyle girmeye çalışan güneş ışığına karışıyordu. ve bu sefer haramilerin gölgeleri önlerinde değil, arkalarındaydı.

ve böyle çıktı haramiler kalenin koca kapılarından dışarı. arkalarında yükselen muzaffer borazanlar, önlerinde başlamış yeni bir gün ve yüzlerine çarpan kış serinliği. kendilerini uzun süredir hiç olmadığı kadar iyi hissediyorlardı.



sonra, hafifçe ürperdiler.









(*) iki serçe parmağı dışında. huzur içinde yatsınlar (tekrar büyüyene kadar)



Back to top Go down
1UP
Admin
1UP


Posts : 3270
XP : 8902
Join date : 2008-11-20

23 temmuz 2010 Empty
PostSubject: Re: 23 temmuz 2010   23 temmuz 2010 EmptySat Jul 24, 2010 4:43 pm

heh heeeeey! mükemmelmiş : ) şen haramileeer şen haramileeer!
Back to top Go down
http://fantastikortamlar.forumotion.com
valost

valost


Posts : 2847
XP : 8390
Join date : 2008-11-20

23 temmuz 2010 Empty
PostSubject: Re: 23 temmuz 2010   23 temmuz 2010 EmptySun Jul 25, 2010 11:30 pm

şen haramilerin zorda kalınca, kararlı olunca neler yapabileceğini gördüğümüz bir oyun oldu. planımızı harfiyen uyguladık. kapının önündeki muhafızı alan valost caleb'e getirdi. caleb adamı yedi!!! yan odaya geçtik ve çıt çıkarmadan 6 adamı daha kesiverdik. eller kafalar havada uçuştu. kimisi elini silahına atamadan ölümle karşılaştı. ne kadar masum adamlar olsalar da sonuçta bize içeri atan adamlardı ve yüreğimiz sızlamadan, savaştır, olur diyerek adamları öttürdük. ctu timi gibiydik şerefsizim.

sonra yine bir şen haramiler klasiği olarak avare bir zaman geçirdik. ordan mı gitsek, burdan mı gitsek diye düşünürken sağolsun muhafızlar bizi bu kararsızlıktan kurtardılar ve bulunduğumuz odaya daldılar. siktik elbette hepsini. en son ayakta kalan adam lordun odasına doğru kaçtı... kapıya gittiğimizde zırhını giymeye çalışan pijamalı lordla karşılaştık ve az kalsın o da elimizde kalıyordu. kritik anlardan biriydi. oracıkta lordun canını alsak kaledeki diğer askerlerle de dövüşmek zorunda kalıcaktık.

elinde kalan son fireballu başarıyla sallayan ubor on numaraydı. bir odaya tıkışmış lord, adamları ve köpekleri çıtır çıtır yaktı. harbiden ne korkunç grupmuşuz o kombatta anladım. baya baya bir sürü adamı kestikten sonra lordun odasına dal. içeriye ateş at, yak. kapıdan çıkanları kes.

ve bir şen haramiler klasiği daha: adamı iyice döv, amına koy; sonra iyileştir. lordun da adamlarının da kafaları allak bullak olsun.
ve lordun itirafları. akılda kalması açısından bi not tutmamız gerekirse bunu diğer arkadaşlara bırakıyorum.

lordun itiraflarından sonra bu sefer de iblis operasyonunu başlattık. bu operasyona başlamadan önce yaptıklarımız güvenimizi tazelemişti haliyle. komutan gibi aldık kamilleri, çavuşları yanımıza iblise giriştik. ayırca hakkaten greyhawk ajanı olarak verilen görevi yerine getirmek isteseydik ve yolumuza devam etseydik muhtemelen sabaha karşı greyhawk ordusuna ön kapıları açabilirdik : )

şöyle düşünün: mayron odaya lordun yanına geldiğinde ikisini birden halledip sonra dışardakileri de halletsek ve adım adım ilerlesek muhtemelen kalenin nüfusu yarıya düşerdi. geri kalanıyla da paladin zander uğraşsın...

bu arada babacan paladin zander'le valost'un kankalığı da şahaneydi. benim çok hoşuma gitti. her seferinde dışarı çıkıp bilgi verip geri geldim. arada bi hukuk da oldu tabi. engin diyemin şahane role-playi vardı. lord dakovya'nın savaşa meraklı olduğu ama paladin zander'in sorumlulukları gereği savaşın gerekli olmadığını anladığı anda müdahele ediceğini fakat bir şekilde arada kaldığını çok güzel yansıttı.

ayırca tüm bunlar olurken valost aslında içinde başka bağlılıklar daha olduğunu keşfetti. gnarley forest'in yanı sıra greyhawk'a da bağlıymış valost. kale içindeki durumu paladin zander'e iletirken bunu fark etti. paladin zander de bunu fark etmiş olacak ki, gruba güvenip savaş planını aktardı ve o saatte hayatta kalanların kale içinde savaşmalarını ya da arka tarafa gelmelerini söyledi.

neyse... iblis dövüşünü de uzatmıyım fazla. ama şunu söyliyim, valost ormanı kurtarmayı başarıp eski huzurlu günlerine geri dönerse muhtemelen karıncalanıp yeni maceralar peşine düşecektir. profesyonel iblis avcılığını düşünüyorum. patron belki beni temelli elemanı yapar tabi sözleşmesiz olarak Smile

iblisi hallettikten sonra tam işimiz bitti derken mancınığı bulmamız ve pis bi tuzağı önleyişimiz çok iyi oldu. mayron'un olaya müdahale etmesi de aynı şekilde. yoksa biz haramiler olarak ipnelere bak salgın çıkarıyolar diye ağızlarını burunlarını kırardık köy esnafının. ne bilelim iblis onları kandırmış bu dallamalar akıllarınca görevlerini yapıyolar...

finalimizi de greyhawk ordusunda paladin zander'in karşısında yaptık. kaleden bulup verdiğimiz belgelerle sanırım greyhawk'ın soylularından birinin başını yaktık. adamın eşşoleşşek olduğu gün yüzüne çıktı : ) ona da neyse, ibnelik etmeseymiş.

hah! kayıtlara geçsin! mert zor da olsa kader puanını kullandı. hehehe...

mükemmel bi oyunu geride bıraktık. kararlıydık ve doğru kararlar verdik. erken harekete geçmemiz iyi oldu. hatta mükemmel oldu. ama yanlışlıkla biraz daha oyalansaydık ve saldırının başlamasını bekleseydik çok korkunç şeyler olabilirdi. o mancınık hastalıklı cesetleri karşı tarafa atsa, greyhawk ordusu kırılsa zander ebemizi siker, önlemeye çalıştımız savaş götümüzde çıkar muhtemelen de arada iblisi elimizden kaçırırdık.

aynı şekilde kilitli kapının önünde beklediğimiz anlar. eğer o kapıyı açmayı başarıp yukarı çıksaydık. elimizde normal kılıçlar. üstümüzde başımızda hiçbi şey yok. potion yok bi bok yok. işte o zaman da iblisin oyuncakları olur, ibnişler olarak ferepe kariyerimize devam ederdik. ehlonna korudu...

can kantarcı'nın bilgisayarda kombat statlarını inişitivleri tutması şahane oldu. oyun büyük ölçüde kısalmış oldu. ayrıca diyemimiz de akıl sağlığını kaybetmeden 10-15 kişilik kombatları idare edebildi.

çayımızı çikolatımızı eksik etmeyen selen'e ayrı teşekkürler. iy ki gelmişin... hehehehe...


son lafım engin diyemoğluna. bu şahane oyunu hazırlayıp oynattın. müçemmel yönettin. ellerine sağlık.

cCc engin diyemoğlu cCc





Last edited by valost on Mon Jul 26, 2010 2:16 am; edited 1 time in total
Back to top Go down
ubor metenga

ubor metenga


Posts : 1272
XP : 6860
Join date : 2008-11-21

23 temmuz 2010 Empty
PostSubject: Re: 23 temmuz 2010   23 temmuz 2010 EmptyMon Jul 26, 2010 1:40 am

"şunu bilin ki efendim, kabaran çöl kumlarının bakluniş ve suel imparatorluklarının ve onun görkemli kentlerini yutmasından sonra dünyada o güne değin görülmemiş bir çağ başlamıştı. Tenser'in oğullarının doğduğu bu çağda, dünya üzerindeki imparatorluklar ve uygarlıklar, gökteki yıldızların mavi parıltıları kadar dağınık fakat belirgindi. işte bu sıralarda spindraftlı ubor geldi. sekiz parmaklı, elinden büyü kitabını hiç bırakmayan bu karasaçlı, şahin gözlü yiğit tüm imparatorlukları kemikli ayağının altında çiğnemek istiyordu.."

....... bir Greyhawk efsanesinden...

muhteşem bir oyun oldu. tamam her oyun sonunda bu ve buna benzer sözler kullanıyoruz ama bu oyunu farklı kılan görevleri bu kadar harika halletmemiz oldu. combat olayları caleb ve valost sayesinde acayip geçti. arkadaşlar anlatmış ayrıntıları. bi şekilde ona 20 buna 30 çıtır çıtır halloldu kaçış maceramız. nöbetçi odasında bekleyişimiz ve ordular saldırmadan nöbetçilerin bizi farketmesi "hay şimdi siki tuttuk" dememe rağmen cıptıs diye muhteşem bi yola sürükledi gurubu. kiltli kapıdan girelim mi, büyü acaba alarm mı, bu gargoyl lar canlanır mı sorularıyla her zamanki klasik şen haramiler kararsızlığımızı yaşadık. bu sefer kararsızlık işe yaradı ama yoksa ne ederdik iblisin kucaanda dımdızlak? latronun sinsice merdivenden çıkması ve kultarın babasının kabrini görmesi, sağ ve sol duvarların olmayışı valostu bi heyecanlandırdı e ordan çıkabiliriz diye. en eğlenceli yerlerden biriydi uborun ilizyon olan manzaradan valostun indiğini zanneden hareketlerini izlemesi durumu. ha bu arada o kapıdaki büyüyü bozmak için dispel büyüsü yaptım ve sıçtı. sıçınca delirmiştim ama düşünüyorum ki tam isabet olmuş. ehlona o sabah şen haramilerin yanındaydı. kapı önü kombatının ardından lordun odasına koşturan askerin peşinden gidildi. orada lord kultarı pijamaları üstünde zırhını giymeye çalışırken görmek hepimiz için şok oldu sanırım. iblisi hep bir tuttuğumuz kultar uyuyan bir adamdı meğer, tüm paranoyalar, düşünceler yalanmış. neyse efendim combat oldu arkadaşlar güzel anlatmış buraları. bi ton aleti edevatı yanımıza alıp yollandık azlapı sikertmeye, ha bu arada büyü kitabım yoktu lordun odasında, panik bir haldeydim. kapıda iksirlere scrollara bulanıp daldık içeri. combat ki ne combat... bay x ler canavarlar uçan bir azlap şarkılar türküler asitler patlayan bay x ler...sonuç ise hassirakın muktesebatının tüm şartlarını yerine getirmiş bir şen haramiler.

gider ayak daha da delirttiğimiz pelor rahibi dedeyi de unutmadık, tensere malumatları vermeyi de...

süpper oyundu, selenciin çukulataları ve camparileriyle...

heyy gidinin efesiii!

Back to top Go down
1UP
Admin
1UP


Posts : 3270
XP : 8902
Join date : 2008-11-20

23 temmuz 2010 Empty
PostSubject: Re: 23 temmuz 2010   23 temmuz 2010 EmptyMon Jul 26, 2010 8:07 pm

10 üzerinden 8 veriyorum bu oyuna : )

şimdi oyun bittikten sonra düşününce... bana oyun çok daha zor geçecek gibi geliyordu hep. haramiler tarihlerinin en kötü durumundaydı muhtemelen bunda zaten hepimiz hemfikirdik. içinden çıkılması imkansız bir durumda görünüyorlardı. canlarını bir şekilde kurtarsalar bile, hassirak'ın mecburi görevini nasıl yerine getirecekleri, kalede olup bitenin ne anlama geldiğini ne kadar çözebilecekleri, ortasında durdukları savaş konusunda herhangi olumlu birşey yapabilip yapamayacakları tamamen belirsizdi. ama haramiler her işi çözüp hallettiler maşallah.

bunda en büyük etken soğuk hücredeki konuşmaların, planların faydası muhtemelen. iki oyun arasındaki bu süreç (bazen işler çok fazla metagame dönse de) baya fantastikti. haramiler'in varolan tüm güçlerini ve zayıflıklarını derinlemesine gözden geçirmesinin, takım olarak hareket edip herkesin yeteneklerini kombine biçimde kullanarak neler başarabileceklerini düşünmesinin, etrafında olan biten ve içinde bulundukları durum hakkında çok fazla soru sorup çok fazla bilgi almasının her şeye ne kadar fazla fayda ve zevk katabileceğini görmüş olduk.

tabii haramiler'in bu son macerada genel olarak aklı başında ve bilgece davrandığını da söylemek gerek. yine alametifarikalarından haramiliklerinden geri kalmadılar tabii. ama çok kritik bazı noktalarda verdiğiniz kararlar ya da icad ettiğiniz fikirler işlerin yolunda gitmesini sağladı.

şans da yanınınzdaydı maşallah. combatlarda 5 vurup 1 saydınız. caleb'in ne kadar korkunç bir savaşçı haline geldiğine her oyunda yeniden şaşırıyoruz. valost'un yeni favored enemy'si ile iblis avcışığı kariyerinin başlangıcına azlap denk geldi. latron'un atağa 2şer 2şer verdiği bonuslar da 3 atak birden yapan valost'a daha çok yaradı tabii. latron'un güçlerinin %30unu kullandığında dahi ne kadar faydalı olduğunu gördük. silence'lar mükemmel işe yaradı. ubor ise adeta bir 2nd edition büyücüsü edasıyla elindeki azıcık ve çok kıymetli büyüyü kullanmak için en doğru yeri kollayıp feyirbolun en efektif kullanımlarından birini gösterdi. hiç büyüsü olmasa bile efsane detect magic'i ve ot bok hakkında sonsuz bilgisiyle her durumda eğlenceli bir karakter olduğunu gösterdi. dispel magic'i boşa gitti ama... o konuya geleyim:

orada şans haramilere yardım etti muhtemelen. hakikaten orayı açsanız muhtemelen o gazla ikinci kapıyı da açıp, azlap prensesin kucağına skindirik kılıçlarınızla, büyüsüz scrolsuz potionsuz yüzüksüz oturacaktınız. üstelik azlap + kultar + myron + bütün kale de size karşı olacaktı. işlere kötü tarafından bakacak olursak, olaylar herhangi bir noktada farklı gitse çok daha sefalet olabilirdi durumlar. işlerin ne kadar kötü gidebileceğinin ipuçlarını zannediyorum oyunda gördünüz : )

sonuçta haramilerin geride bıraktığı tek şey azlap'ın orada gerçekten ne yaptığı sorusu (ayrıca hastalığın bir şekilde kaledeki karantinadan çıkıp yeniden yayılma ihtimali ve kalede iyice yamulmuş ilişkilerin bundan sonra nasıl yoluna gireceği sorusu -ki bu sonuncusu haramiler'in kaygı alanının ötesinde olabilir doğal olarak) oldu. insan kanı içen caleb, kara dili konuşan latron ve cehennemden gelen büyüleri yapan ubor içlerindeki canavara biraz daha yaklaşmış oldular belki de... ama ne demişler?..



dm olarak ise bu oyun baya level 20 diyemlik testi gibiydi. bir sürü npc, çatışan bir sürü etken, yaklaşan ordular, zamanın ilerlemesiyle gelişecek, her an kontrolden çıkabilecek olaylar, olayların içinde hareket eden haramiler... bazı yerleri daha iyi yapsaydım ulan diye düşündüğüm yerler var tabii, ama yine de sonuçta ortaya çok güzel bir oyun çıktığı için mutluyum.

şimdi can gitmeden 1 oyun daha oynamaya çalışacağız. belki can gittikten sonra +1 son epilog oyun oynayıp haramilere ara vereceğiz. rehavete kapılmayın, daha hassirak'ı görmüş değilsiniz.

heh...
Back to top Go down
http://fantastikortamlar.forumotion.com
Latron

Latron


Posts : 1363
XP : 6887
Join date : 2008-11-20

23 temmuz 2010 Empty
PostSubject: Re: 23 temmuz 2010   23 temmuz 2010 EmptyTue Jul 27, 2010 10:38 am

şen haramiler olarak pek çok boka girdik, pek çok boktan çıktık, türlü sefaletler yaşadık, kahramanlıklar yaptık. hem de kahramanlığın büyüklüğüne küçüklüğüne bakmadan. yani zor durumdaki tek bir adama da yardım ettik, koca bir halkın kaderini de değiştirdik. bunun yanında serserilikten de hiç geri kalmadık. hamamlarda zikiştik, hırsızın uğursuzun arasında gezindik, yeri geldi başkalarına yeri geldi kendimizden olana acımadık, hatta eğlendik.

hem şen hem harami olmanın hakkını fazla fazla verdik. artık greyhawk toprakları bizi adımlarımızdan tanır. Tanıyınca da ya peşimizden kılıç sallanır, ya ardımızdan borazanlar öttürülür.

son oyunu oynamadan önce bir frp macerası için oldukça şey görmüş geçirmiş olduğumuz hissiyatındaydım. o soğuk hücreye tıkıldığımız an, sonumuzun geldiğini düşünüp koyu bir umutsuzluğa kapılmıştım. köyde-kalede geçirdiğimiz ve üç oyun süren son parti esnasında bazı şeyleri bir türlü istediğimiz kıvama getirememiş, öğrenmek istediklerimizi öğrenememiş, yapmak istediklerimizi yapamamıştık. neyin en doğru hamle olduğunu konusunda mutabakata varamamıştık. onu yapalım şunu edelim böyle davranalım derken en sonunda bazı şeyleri elimize yüzümüze bulaştırmıştık. başlamadan önce bildiklerimizi, güçlerimizi biraraya getirip kendimizce bir taktik oluşturup yaradana sığınıp harekete geçmeye karar verdik. verdik ama başımıza gelebileceklerden çokta haberdar değildik, o da cahil cesareti gibi bir şen haramiler duruşu zaten.

şimdi oyun bittikten sonra dönüp bakıyorum, bu oyunla ilgili beni en çok etkileyen şey şu; her şeyi sıçıp sıvamaya o kadar çok yaklaşıp hepsinde bir şekilde, artık ilahi güç mü diyim ne diyim bilemiyorum, verilebilecek tek doğru kararı verip, yanlış karar vermiş olsak bile beceremeyip doğruya dönmemiz inanılmaz geliyor. daha ilk konuştuğumuz konu greyhawk ordusunun saldırmasına ramak kala harekete geçelim, biz de o kargaşadan faydalanarak arazi oluruzdu. ama oyuna başladık, saat 05.00 (05.30muydu yoksa) oldu, dedik ki hadi! yani orda birimiz abi daha greyhawk gelmez bi yarım saat daha bekleşelim, bütün kale bizde uğraşmasın, bi anda mantıklı gelirdi ve beklerdik. o kaybedilecek zamanın nelere mal olacağını şimdi biliyoruz. herşey allak bullak olurdu ve bugün bu satırları yazıcak kimse kalır mıydı bilinmez =)

silence ve kırılan kapıların, yenen askerin, kopan kellelerin ardından bulunduğumuz katta kısa bir müddette olsa gene bizden beklenen şen haramiler kıvamını bulmuştuk. napalım amk, o kapıyı açalım, bu kapıyı kurcalayalım, sen üste bak, ben kalayım o gitsin, yok yok durun şöyle yapalım diye fısır fısır konuşuyorduk. büyülü olduğunu tahmin ettiğimiz gargoylelerden çekiniyor, dışarıdaki askerlerin ne vaziyette olduğunu kestiremiyorduk. büyülü kapıyı açmaya yeltenmemiz ama sonra o işin yalan olması, ubor'un dispelinin sıçması, farkında olmadan oyunu bir yerden aldı hop başka bir yere koyuverdi. yoksa donla karşımıza çıktı diye taşşak geçtiğimiz lord gibi, koca iblisin karşısında dımdızlak çıkıp maceramızı noktalayabilirdik. şen haramiler bir kez daha direkten dönüyordu.

sonra tıkırtımız, fısırtımız bitmediğinden kelli muhafızlar artık işe uyanıyor, kapalı koridor kapısı açılıyor, peşinden zavallı muhafızların kellecikleri uçuşuyordu. ve biz bir kez daha başımıza gelebileceklerin farkına varamadan lordun karşısında can alıyor, alevleri saçıyor, etleri koparıyorduk. lakin içinde iblis olmadığına kanaat getirdiğimiz lordun ölmeye yakınlaşması delikanlı rangerımız valost'un ciğerine dokunuyor ve son bir şansla durun, "ölsün istemiyoruz!" diye haykırıyordu. o kritik noktadan önce, veya o anda lordun almış olacağı küçücük bir ekstra darbe bile son nefesini verdirmeye yetecek, bizim başımıza da sonu karanlıklarda bitecek bir çile düşecekti. ama oradan da tam zamanında bir müdehaleyle öyle veya böyle yırtmayı başardık.

bu kadar enteresanlığın arasında valost ve caleb'in iyice ayı olduğu, ellerindeki kılıçlarla iki kişi, isteseler bütün kale muhafızlarını kesebileceklermiş izlenimi vermesi çok acaipti. daha önce hiç bu kadar rahat adam kestiklerine şahit olmamıştım. tabi buna caleb'in meşhur cenabetliğinden etkilenen zarlarının yerini critlerin, yüksek yüksek tepelerin alması da etkiliydi. bu hengameler bir durulup, biz nihayet kendimizi ifade edicek mecrayı sağlayınca hemen greyhawk ordusuna koştuk. orda paladin zander'e kılık değiştirip kaleye gir diyecek olmamız, aldığımız cevapla yerin dibine mi girsek bilemememiz ise ayrı güzeldi. kalplerimizde zander'in hem güveni hem korkusu var, çok delikanlı adam allah için.

ordan nihayet tam teçhizatlı rambo gibi giyinip kuşanıp, iksirler büyüler, soğuk demirler bilmemnelerle ibne iblisin karşısına çıktık. e tabi 1 saat öncesinin dızlak haramileri ile şimdi hem yanında kamillerin çavuşların desteği olan, hemde full ekipmanlı haramiler bir değildi. şu güzel yazıyı "orda iblisin anasını bacısını siktik" diye devam ettirmek istemezdim ama bunlar yaşandı arkadaşlar. bunları hep gördük. iblis demedik, canavar demedik, bay x adlı bok demedik vur ha vurduk. şarkılar söylendi, kılıçlar şakırdadı dünyayı bir kötülükten daha temizledik. ama işimizin bitmediğini daha farkedememiştik. bir haramiler klasiği olan hem kendi işimizi görelim hem sağımıza solumuza hayrımız dokunsun mottosunu tamamlayamadan çıkıyorduk az daha. o alt taraftaki mancınıkları es geçip, zorla 3 saat daha süre istediğimiz greyhawk ordusunun üzerine kaleden hastalıklar atılsaydı, işte o zaman o coğrafyada yatacak yerimiz kalmazdı. yaptığımız onca kahramanlığın bir kalemde silinmesi işten bile değildi.

ama işte bizde kâmil değiliz aq. bizim de bi olayımız var. bu zor zamanlar için yaratılmışız. imkansız aşklar için yaratılmışız mayko! onu da hallettik anasını satayım. onca işin ardından, inanılmaz bir şekilde atlattığımız onca badirenin ardından onu da hallettik.

ve en güzeli neydi biliyor musunuz dostlar? kaleden ayrılırken ardımızdan şerefimize öttürülen borazanlar, ve küçük latron efendinin harami marşı ıslığıydı. bütün o karanlık dil ve içinde biryerlerde yerleşmiş olan karanlığa rağmen latron bey, doğru ile yanlışı hala ayırdedebiliyor. bu toprakları güzel ayaklarının altında onurlu bir şekilde dimdik adımlıyor. babası yaptıklarını duysa onunla gurur duyar, annesi hemen bir tas sıcak çorbayı önüne koyardı.


Back to top Go down
caleb

caleb


Posts : 2328
XP : 7781
Join date : 2008-11-30

23 temmuz 2010 Empty
PostSubject: Re: 23 temmuz 2010   23 temmuz 2010 EmptyTue Jul 27, 2010 12:20 pm

Latron wrote:
şu güzel yazıyı "orda iblisin anasını bacısını siktik" diye devam ettirmek istemezdim ama bunlar yaşandı arkadaşlar.



hahahahahahahah
Back to top Go down
valost

valost


Posts : 2847
XP : 8390
Join date : 2008-11-20

23 temmuz 2010 Empty
PostSubject: Re: 23 temmuz 2010   23 temmuz 2010 EmptyTue Jul 27, 2010 12:31 pm

Quote :
ama işte bizde kâmil değiliz aq. bizim de bi olayımız var. bu zor zamanlar için yaratılmışız. imkansız aşklar için yaratılmışız mayko! onu da hallettik anasını satayım. onca işin ardından, inanılmaz bir şekilde atlattığımız onca badirenin ardından onu da hallettik.


hehehhehe... mal ya. kamil olmadığımız senden belli amk.
Back to top Go down
Latron

Latron


Posts : 1363
XP : 6887
Join date : 2008-11-20

23 temmuz 2010 Empty
PostSubject: Re: 23 temmuz 2010   23 temmuz 2010 EmptyTue Jul 27, 2010 12:58 pm

volkan gidiyon mu bursaya?
Back to top Go down
 
23 temmuz 2010
Back to top 
Page 1 of 1
 Similar topics
-
» 31 temmuz 2009
» 11 Temmuz 2009
» 3. Oyun (26 Temmuz 2013)
» 1. Oyun (24 Temmuz 2019)
» 18 Temmuz 2009 oturumu (2. oyun)

Permissions in this forum:You cannot reply to topics in this forum
Fantastik Ortamlar :: Oyun Değerlendirme :: Şen Haramiler-
Jump to: