|
| 23-24 ocak 2010 | |
| | Author | Message |
---|
valost
Posts : 2847 XP : 8584 Join date : 2008-11-20
| Subject: 23-24 ocak 2010 Mon Jan 25, 2010 2:59 am | |
| mevzular soğumadan hemen bir giriş yapalım dedim. zaten çok soğumadan da oyuna devam edicez gibi, karışıklık da olmaz değerlendirme kısımlarında...
ferepe şenlikleri şeklinde geçeceğini planladığımız haftasonumuz benim iş yüzünden biraz sekteye uğrasa da 2 oturumda toplam 10-11 saatlik bi şölen yaşadık heralde... başta engin diyomoğlu ve ardından alican çeyrekdiyemi tebrik ederim(oranlar ilerleyen oyunda artacaktır)... hasta hasta ev sahipliği yapan can beye, sabahın sikinde kimbilir nerelere gidecek olan, ferepe ateşiyle uykusundan feragat eden mert beye teşekkür ederim.
handaki hesapta bize on altın sokan gökay sana ne diyim, arkamızda dizüstü bilgisayarıyla meğer o işlere bakıyomuş sinsi gibi.
yes; maceraya girişimiz hızlı ve umut vericiydi. şen haramiler olarak Lord Dakovya'nın teklifini çat diye kabul ettik. Paladin Zander'den de öğütler aldık... Zander'den dayak yememiş olmamız da yanımıza kardır.
Sadece bir iblisi öldürmeye değil(Hassirak'ın verdiği görev), bir kaleyi sabote etmeye(Dakovya'nın) ve belki de bir savaşı engellemeye(görece Zander ve vicdanlarımızın görevi) gidiyorduk adeta. Aynen...
Bu hızla da girdik kalenin etrafındaki kasabaya zaten... Ondan sonra da "Şen Haramiler" usulü araştırmalarımıza başladık. Bi ilerleme kaydettik mi, bilemem. Ama 5 aileye başlarını sokacak bir dam verdik. Belki de idama yürüyen bir elfi oralardan gitmeye ikna ettik. Bir Pelor rahibini bir delilikten diğerine attık... arada unuttuklarım da vardır...
macera içinde doğru bir yol izleyemesek de çok eğlendik. ben çok eğlendim onu diyim de : )
ubor'la valost'un büyücünün evine gidişi bile başlı başına bi maceraydı... rahip tulrin'le muhabbetler, çatıdaki heykeli temizlemeden önce odasını karıştırmam, hatta heykeli temizlemem filan hepsi şahaneydi. kedi başımıza ayrı bir dert oldu. handa elimiz ayağımız durmadı. atlar hastalandı. bi dünya şey oldu. genel olarak zaten baştan aşağı eski haramiler gibiydik. birkaç oyun önce iblisi öldürüp, salgın tehlikesine karşılık koskoca kasabayı tahliye ettiğimiz oyunda vay be, bu işi kıvırıyoruz filan dediydik. bu oyun yine sıçtık : )
kafamıza takılan bi şeyin peşinden delicesine gidiyoruz sanki. bi kuyu tutturduk elbette denememiz lazımdı da, o kadar sikilmeyeydik keşke. bi de hancı harbiden iyi çıktı, yoksa sikerler adamı... bu ibneler kuyunun dibindeki altınlara göz koymuş dese, gardlar alır götürür, atar zindana.
ben de taktım kafaya dışarıda gizli kapı var lan diye, gecenin köründe cambaz gibi duvarlardan atlayıp karanlıklarda koşturdum(çok şahaneydi)... duvara yazı yazma fikri de güzeldi bence... daha da bi dünya fikir bulup takılırdık zaten orda ama yaklaşan bi ordu vardı, kapıya dayandı dayanıcak...
aşçıyla ya da gökay'ın dediği gibi bi terziyle vs'yle filan hiç konuşmadık. teğmen marion'la konuşmadık. harbiden can'ın dediği gibi duvarlar bi bastı sanki bize. kalenin kapısı sanki mühürlü a.q. kapıdaki muhafızlarla bile konuşmadık. bi basiret bağlanması yaşandı. bulunamayan gizli kapılar, ubor'la görüşmeyen büyücüler fakat bi yandan ısrarlı çabalar. ilk günden gidip yazdırıcaktık kendimizi askere(ya da sadece caleb'i, bi yandan sabıka kaydımız da var, sicile işlemişlerdir)... sanki kaleye ajanlığa gitmemişiz, sosyal sorumluluğa gitmişiz, ortalığı karıştırmaya gitmişiz.
bi yandan da valost'u genel kasaba-şehir çizgisindeki manyaklığında oynatmayı başardım, ona memnun oldum. üstüne eklemiş bile olabilirim hatta. kalabalık görünce bi kıpırdanmalar, garip hareketler, delimsek fikirler ve inat : )
sonuçta sanki tek çözebildiğimiz, rahip tulrin'in kafayı nası sıyırdığı oldu. o iblis de ne orospuymuş arkadaş. madem takıldın dedeyle bas git, boynuzu kuyruğu niye gösteriyosun. belki başka gizemleri de çözmeye yaklaşmışızdır.
savaş boruları çalarken valost kedisiyle beraber kaleden ayrıldı. sakallı, çift uzun kılıçlı ranger yanında bir leoparla damda. arkalarında Pelor'un heykeli, kendilerine sırtını dönmüş. ve damdan karşıdaki duvara atlıyorlar. ranger'in gözlerinde kararlılık ve garip bir ateş var. şahane bir sahne. sadece tek bir sorun var; rencır ve kedisi görünmez olmuşlar : (
bakalım neler olacak. heyecanla bekliyorum sonraki oyunumuzu. şen haramileri öpüyorum.
edit: lan hancı iyi çıktı filan dedim kuyu mevzuunda ama normalde vermesi lazımdı bizi gardlara. sakın sakladığı bi şey olmasın!!! lan! | |
| | | caleb
Posts : 2328 XP : 7975 Join date : 2008-11-30
| Subject: Re: 23-24 ocak 2010 Mon Jan 25, 2010 3:32 pm | |
| herkeslerin eline sağlık, hepimize geçmiş olsun (iyileştim gibi, bakalım nazar değmesin, çeviriye giriştim tekrar, bakamıyodum iki gündür, notlar biraz yorgun görünebilir o yüzden)
şimdi günler geçti, saatlerce oynadık ama oyunun kendisi bitmedi. çok sinir bi yerde kaldık.
belli ki önümüzde büyük oyunlar var, engin diyemoglu çok kapsamlı bi konsept hazırlamış. orası kesin. biz de rahat başlayıp sonradan bu komplikasyonlar karşısında kalakaldık gibi. beyinler durdu. özellikle benim beynim. zira özellikle ilk oyunda zaman geçtikçe baya mallaştım, ikiyle ikiyi toplayıp üç bulur oldum. ama hayat bu, yapacak bişey yok.
buraya oyunun - ya da sekansın mı diyeyim - kendisi bitmeden çok deli gibi bişey yazmak istemiyorum. bazı tahminlerim ya da önerilerim olabilir ancak.
gavurun "exhaust" dediği, olasılıkları, yolları, kişileri "tüketmekte" eksik kaldık hakikaten. aradan aşçılar vesaireler kaçtı, muhafızlık fırsatı kaçtı (bi yandan bu yüzden uzun uzun yazmak istemiyorum, kaçan bişey yok çünkü). şu anda direk içine sıçtığımız, kuyunun içine giriş olayı sanki. hancı insaflı mı, kendine ait hesapları mı var, yoksa iblis'in adamı da handa bizi mi gözetliyo, orası bilinmez tabii.
en son valost'un orduya varıp varmadığını, bişey konuştuysa ne konuştuğunu bilemiyoruz. bi yandan ona da bağlı bir çok şey, çünkü ordu girişirse köye ve kaleye, sonra işler nereye varır heironeus ve taifesi bilir ancak.
--
oyunla ilgili kendime bi eleştirim olacak: grup ruhunu fikrini koruyayım diye kendimi fazla tutuyorum bazen. bir şekilde belli noktalarda inisiyatifimi ortaya koymam gerekirdi. bundan sonra da gerekecek. mesela kaleye muhafız olarak girmeye çalışmak konusunda. belli ki başka yerlerden direk bişey çıkacağı yok, teğmen valost ve ubor'u tanıyor, benim elimi çabuk tutup en azından bi görüşmem lazımdı. bakalım bi daha fırsat olacak mı.
--
oyun hakikaten çok kapsamlı ama bi yandan da o duvarlar psikolojik olarak benim beynimi kapadı. her yer kapalı hiç bi yere gidiş yok gibi bi his oluştu içimde. engin diyemoğlu'nun oyun anlatım güzelliği/başarısı bu konuda ayrıca takdir edilmeli elbette de, benim de beynim yandı be kardeşim. eheheheheh. | |
| | | 1UP Admin
Posts : 3270 XP : 9096 Join date : 2008-11-20
| Subject: Re: 23-24 ocak 2010 Mon Jan 25, 2010 10:43 pm | |
| diyem olarak benim ekstra eğlendiğim, önceki oyunlarımızdan farklı lezzeti olan bir oyundu. oyuncular olarak size nasıl geldi bilmem : ).
tam haramilere yakışacak komiklikte, fantastiklikte durumlar oldu. klasik avare haramiler maceralarından biri şeklinde geçti bu 2 oyun. garip akıllar, enteresan fikirler, hantinkuntin işler peşinde koşmalar, bi orayı bi burayı kurcalamalar... arada hesapsız kahramanlıklarla bir takım muhtaç kişilere yardım etmeler, yine aynı şekilde bazılarını sefil etmeler... somut bir şeyler ele geçmedikçe haydutuna prensine dil döken latron'un konseptlerden tiksinmeye başlaması... hehe... böyle yorumlaya yorumlaya biz mi böyle yaptık acaba bu haramileri lan?
bu oyunlarımızda, üzerinize üzerinize gelen olaylardan ziyade, geniş bir ortam ve siz olsanız da olmasanız da gelişecek olan bir olay örgüsü vardı (hala da var, bu sır değil zaten). bunun hem iyi hem kötü etkileri oldu sanırım. iyi etkileri, tamamen serbest olmanızdan dolayı, tamamen size bağlı ve spontane gelişen olayların güzelliği idi (dm olarak beni en eğlendiren şey muhtemelen). kötü etkisi ise, 'macera'nın ilerlememesi, aksiyonun azlığı ve buna bağlı gelen tatminsizlik oldu belki.
bir de özellikle ikinci oyunda hem mecburen hem de karakterlerin tercihlerine bağlı olarak, çok fazla 'siz diğer odaya geçin'' durumu ve bunun getirdiği bir odaklanma eksikliği de oldu sanırım. yine bu yüzden, oyunun en eğlenceli olan belli yerlerini belli oyuncular tecrübe edebildi. valost'la ubor'un büyücüyü görmeye gittiği an gibi. ubor ve latron'un rahibin karşısına pelor suretini çıkardıkları an gibi.
aklımda kalan, özellikle eğlendiğim noktalar şunlar (unuttuklarım vardır): + bi kere, öncesinde de dediğim gibi, böyle serbest maceralarda, DM olarak sizi izlemek, ne düşündüğünüzü, nasıl planlar yaptığınızı, npclerle ve olaylarla nasıl etkileşime geçip nasıl yeni yollar açacağınızı izlemek çok zevkli. açıklamayacağım tabii ama ne basılı macerada ne de benim kendimin yazdığı kısımlarda olmayan, olması da mümkün olmayan şeylerin oyunda gerçekleştiğini görmek en zevkli şey olabilir.
+ valost'un kurnaz-hırt kişiliğinin komik ve eğlenceli biçimde sürekli ortaya çıkması muhteşemdi. en başta kamptayken 'sinsice' zander'in konuşmalarını dinlemeye çalışması. ubor'la beraber büyücüyü görmeye gittiklerinde kapı aralığından içeriyi haydut gibi kesmesi, kediyi büyücünün evine sokmak konusunda ubor'a ısrarı ve hiçbiri olmayınca tırmanıp camdan içeri girmeyi teklif etmesi. duvarlara sloganlar yazalım şeklindeki dev-sol rencırlığı... medeniyetten, millete goygoy yaparak debelenip bir şeye ulaşamamaktan gözünü kan bürümedi bu sefer. o da farklı bir lezzet tabii, yeri ayrı.
+ invisibility ve silence büyülerinin güzel kullanımları. hatta ubor ve latron'un büyülerini sinerji ile kullanması diye daha geniş de söylenebilir, silent image ve message durumunda olduğu gibi. böyle serbest büyülerin yaratıcı kullanımlarını görmek daha zevkli oluyor (message büyüsü yine ubor'un kuralları siklemeden yaptığı büyüler arasında yerini aldı, o ayrı ehehe).
+ kuyuya girme kararı, bunun stratejik planlaması ve uygulanması. bu kadarını söylüyorum : )
bi de: özlemişim haramileri. heh heh he... | |
| | | 1UP Admin
Posts : 3270 XP : 9096 Join date : 2008-11-20
| Subject: Re: 23-24 ocak 2010 Wed Jan 27, 2010 2:06 am | |
| bu arada, kimse paragraflarca değerlendirme yazısı yazıcam diye kasmasın tabii.
ama az biraz feedback verebilirseniz -atıyorum: böyle antin kuntin gizem peşinde koşmaktan bayıyoruz, bize başı sonu belli olan macera oynat gibisinden- dm olarak sevinirim, şu olayla bu olayın bağlantısını geliştirmek yerine mükemmel bir kombat tasarlamaya zaman ayırırım, sonraki toplanışlarımızda da daha eğlenceli oyunlara yelken açarız. | |
| | | ubor metenga
Posts : 1272 XP : 7054 Join date : 2008-11-21
| Subject: Re: 23-24 ocak 2010 Wed Jan 27, 2010 9:38 pm | |
| oyunu 2 devre olarak düşünürsek 1. devre daha güzel geçti benim gözümde. 2. yarıda bi hayli girme çıkma olayları olduğundan çok bi şey anlamadım gidişten. kesintisiz oyunda herşey daha sıcak olduğundan daha iyi adapte olunabiliyor karaktere, bölündüğünde ise soğumuş bir şekilde geliyorsun ve olaylara pek te hakim olamıyorsun. ama buna yapacak bir şey yok sanırım. yine bir şen haramiler klasiği şeklinde en olmadık planlarla giriştik oyuna. valostun derin devlet şeklinde milleti ayaklandırma planı güzeldi çok ama hayata geçiremedik. kuyuya girme durumu elzemdi (haramiler adını hakkıyla taşıyorsak bunda her gördüğümüz kuyuya, deliğe girmemizin çok büyük payı var şüphesiz). oyunun aklımda kalan jönü valosttu. benimle birlikte hatta yanında leoparıyla büyücüye gelmeye kalkması, ampul gibi içeriye bakmaya çalışması çok eğlenceliydi. sanırım volkan güzel bir yol yakaladı valostta. saf ama kurnaz bir anadolulu genç edasıyla hareket etmesi benim çok hoşuma gidiyor. tüm bu enteresan yollarla olayları çözmemiz güzel, ona bir diyecek yok ama sanırım gözümüzün önündeki şeylerede dikkat etmek gerekli. kumandanı sallamamamız, ahçıyla görüşme olayını atlamamız (ki bu olaydan haberim yoktu, bunun unutulup anlatılmaması şikayetimdir) bir plana odaklanıp gerisini siktirettiğimiz gerçeğini gösteriyor bana. biraz daha elastik olmalıyız sanırım, yani bir plan yaptık diye diğerlerini görmemek pek te doğru değiil. dükkanları hiç soruşturmadık, ben gidip alışveriş ayaana sorayım dedim ama dandik karizmamla hiç başarılı olamadım. bu bence büyük bir eksiklikti, yani böle bir ortamda yapılacak en mantıklı şey göze çarpan herkezle konuşmak. sokaklarda yapsakta bunu dükkanlarda yapamadık. ubor adına sölemem gerekenleer var bi de; ubor farkedeceğininz üzere daha merhametli ve iyi. tenserle olan konuşmasından sonra farklı bir yere oturtmaya çalışıyorum uboru. fakat bir yandan da o bildiğimiz açlığı ve sinsiliğide atlamamaya çalışıyorum. rahibin karşısında pelor numarası yapmak çok zevkli ve tam uborluk bi şey. iyilik mi yapıyosun kötülük mü? sorarlar adama ama ubor anlamaz bunu, iyi yaptıını zanneder. bi de eskiye oranla daha çabuk kabulleniyorum npc lerle konuşurken beni sallamamalarını. ısrar etmeden eyvallah diyorum. fakat bir maruzatım var barış diri olarak: herkezin bileceği üzere ubor yaratıldığında büyü hırsı dezavantajı almıştı ve bunu göz önüne alarak deli büyücü uboru oynatmaya başlamıştım. her şekilde büyü peşinde koşturması, kendini engelleyememesi uborun karakteri oldu. ilk oyunların birinde bir büyülü bıçak gördüm diye rangerlerin ağaç evlerine gizlice çıkmaya bile yeltenmişti. elinde imkan varsa bokunu çıkartacasına büyü kullandığınada şahit olduk. mağarada her köşeye light yapması böle bi şey, ya da ota boka detect magicle bakması. yapabiliyora ubor her türlü büyüyü kullanır. bu durumun "eeehhh yinemi" tepkilerine neden olması beni son oyunarda kısıtlıyor. eğer 0. level sınırsız büyü yapma özelliği saçmaysa o zaman diyelim şu kadar yapıyon o zaman bende onun bokunu çıkarayım. zira ubor ne büyü alcam diye delice düşünen ve her durumda defterine delice bakıp en uygun büyüyü yapmayı seven bir arkadaşımız. ve genellikle o gün seçtiği büyülerin tamamını yapar. anlatmak istediğim sınırsız detect magic yapabiliyorsa ubor bunu yapar, hatta bütün gün öyle dolaşmadığına şaşırmak lazım. message almadan bunu yapmam benim hatam oldu. hazırladığım 2 tane liste var 0. level ve bir tanesinde message birinde de detect poison var. ortama göre yer değiştirip gerekli olanı ezberliyorum. ve bu oyunda da bunu atladım sanırım, daha dikkatli olacağımdan emin olabilirsiniz. | |
| | | caelumluna
Posts : 618 XP : 6442 Join date : 2008-12-16
| Subject: Re: 23-24 ocak 2010 Fri Jan 29, 2010 3:34 pm | |
| Bende heyecanla bekliyorum ilerdeki gelismeleri. Oyun esnasinda istanbul'a denk gelirmiyim bilmiyorum ama kesinlikle buradan takip halinde olacagim. | |
| | | valost
Posts : 2847 XP : 8584 Join date : 2008-11-20
| Subject: Re: 23-24 ocak 2010 Fri Jan 29, 2010 5:15 pm | |
| - caelumluna wrote:
- Bende heyecanla bekliyorum ilerdeki gelismeleri. Oyun esnasinda istanbul'a denk gelirmiyim bilmiyorum ama kesinlikle buradan takip halinde olacagim.
hehehe... gökay da gelmiş lan : ) hoşgelmiş... | |
| | | ubor metenga
Posts : 1272 XP : 7054 Join date : 2008-11-21
| Subject: Re: 23-24 ocak 2010 Fri Jan 29, 2010 5:56 pm | |
| arkadan sinsi diemlikle 10 altın kaktırdı, tekkende sessice dövdü bizi ama ne de güzel yaptı geldi (: | |
| | | caleb
Posts : 2328 XP : 7975 Join date : 2008-11-30
| Subject: Re: 23-24 ocak 2010 Sat Jan 30, 2010 5:32 pm | |
| hehehe gokay bi seneden beri uye olm sinsice duruyodu orda : ) | |
| | | 1UP Admin
Posts : 3270 XP : 9096 Join date : 2008-11-20
| Subject: Re: 23-24 ocak 2010 Sat Jan 30, 2010 10:46 pm | |
| hop! kaktırdı filan değil! harcadığınız paralar. dm sendikasına laf ettirmem!
caelumluna joined: 16 Dec 2008
yine de sinsi gibi durmaktansa yorum yazdığını, haramiler takipçiliği yaptığını görmek güzel dabi.
ehe... | |
| | | | 23-24 ocak 2010 | |
|
Similar topics | |
|
| Permissions in this forum: | You cannot reply to topics in this forum
| |
| |
| |