ENTANGLE!
Evet beyler; yiyin bakayım şu entangle’ı, oturun bakayım karşıma. Anlatacaklarım var. Birkaç raund bendesiniz artık, kıpırdaşmayın boşuna. afro
Amansız takip bittikten, son bandit de yere düştükten sonra, hem oyunda hem de oyun dışında hepimiz ne kadar keyif aldığımızı düşünüyorduk sanırım. Biz masa başında viski şişesini açarken, muhtemelen Yatko, Kedi, Tomrad, Duns ve Tan da bir ateşin başına yorgun argın çökmüş, birer kadeh şarap koyuyorlardı kendilerine.
Ferepemizin pek çok öğesini barındıran bir oyun oldu üçüncü oturumumuz. Gerek diyalog, gerek dostluk düşmanlık, gerek takip, kamp, savaş, dövüş, hemen her şey vardı. Genel olarak grubun dinamiğinde daha bir oturmuşluk seziliyordu. Hem karakter hem de hareket anlarında nasıl ilerleneceği gibi konularda işler daha yumuşak ilerliyordu bariz şekilde.
Oyunun başında Oleg’in mekânının yıkıntıları arasında önce etrafı toparladık, sonra da nasıl ilerleyeceğimize dair karar verdik. Elimizdeki esirden maksimum faydalanmanın yollarını düşünürken bir yandan, Kedi’nin sakin ama kesin konuşmaları öğreneceğimizi öğrenmede çok faydalı oldu. Benzer şekilde, Duns’un kritik noktalardaki soruları ve de cevapları işlerin çok daha yolunda ve kilitlenmeden gitmesini sağladı. Tomrad ve Yatko da her zamanki güvenip sırtımızı yaslayabileceğimiz katkılarını sundular. Tan da arada sırada unutsa da pederşahiliğini, gerek Valost diyemin gerek de oyun arkadaşlarının hatırlatmalarıyla toparladı durumu. Kendine has bir klerik çıkarıyor, çıkaracak yavaş yavaş.
Çünkü hala kaçırdığı(m) noktalar var. Son oyunda çıkan arbedede yanan yıkılan yerlerin hesabını yaptıktan sonra yatacağımız odada bir sürü kesik doldurulmuş hayvan kafası çıktı karşıma gece yatmadan önce ve nedense beni çok rahatsız etti bu. Daha önce kesilmiş kafa görmemiş değildim, ölü hayvan görmemiş değildim. İçimde bir huzursuzluk vardı ve bunu da ısrarla Oleg’in bir gizemine, o odada tuhaf şeylerin olduğuna yorarak açıkladım kendime. Ta ki Oleg ve dolgun eşi Svetlana’yı geride bırakıp, banditlerin inine girmeye yola çıktığımızda ormanda gördüğüm kabusa kadar. Çok saçmaydı, çok pisti. Ama uyandığımda kendimden kaçtığım noktayı daha iyi anlamıştım. Ölümlü uykular, uykuyu öldürüyor.
Hem de muhtelif şekillerde. Bu ölümlerden bir tanesi birbirine yeni alışmaya başlayan grubumuzu nihayete erdirecekti, yolda karşılaşıp dost sandığımız avcı görünüşlü ama şerefsiz oldukları ortaya çıkan banditler tarafından. Tan nöbetteyken Erastil sağolsun kulakları açılayazmış ki, son anda ormanın karanlığından gelen çıtırtıyı duydu da, kafasına gelen sopalara dayanırken hönkürmeyi başarıp grubu uyarabildi. Burada gerek Yatko gerek Duns savaşçılıklarını güzel kullandılar, beraberce de durumu toparlamayı iyi bildik. Yoksa çok fena gidiyorduk.
Ama her şey o kadar karanlık değildi. Bu noktada bu sefer öldürmemeyi başardığımız tutsağımız bize ileride karşılaşacağımız kamp konusunda çok değerli bilgiler verdi ve o ara karşılaştığımız kafa bin dünya roboldların ® halleri efsaneydi. Aralarına girsek mi girmesek mi bilemedik ama nihayetinde aldığımız karar, bunlara bulaşmanın pek iyi olmayacağı yönündeydi. Yine de Tan’ın içinden bir ses, bir noktada yeniden karşılaşacaklarını söylüyor. Bu sefer nasıl olur bu karşılaşma, bilinmez.
Kanlı katiller, kafa kıyak koboldlar ve karlı kayınlar keride kaldıktan konra, banditlerin ortamına uzaktan geldik, yine bin bir türlü kararsızlığa düştüğümüz plan üstüne plan yaptık ve öyle ya da böyle uygulamaya koymamızla beraber işlerin istediğimiz gibi gitmeyeceği neredeyse saniyesinde belli oldu. Bir korsan oku! girdi Kedi’nin göğsüne.
Ama burada hakikaten ferepe oturumlarında şu ana kadar nadir rastladığım bir koordinasyonu ve koruma kollamayı neredeyse kusursuzca başardık ve sakinliğimizi, dirayetimizi koruyarak stratejik ve sayıca üstünlüğe sahip bandit müsveddelerine hadlerini baya baya sağlamca bildirdik. Çok çok iyiydi, çok keyifliydi. Yatko’nun savunması, Tomrad’ın okları, Kedi’nin ölüp ölüp dirilmesine rağmen kritik noktada yaptığı sleep’ler ve Duns’un muazzam savaş gücü ve bu gücü yerinde kullanması harikaydı.
Nihayetinde, Staglord’a – sanırım – sadece bir kişiyi haber vermeye giderken elimizden kaçırdık. Onun dışında esirlerimiz oldu, kendimize güvenometrelerimiz doldu ve keyfimiz yerine geldi. Ama Staglord’un dikkatini kesin çekeceğiz daha çekmediysek bile ve belli ki o taraflara doğru yola çıktığımızda yol daha da kararacak.
Ama olsun, böyle güzel. Yetimhane Piçleri’nin piç yürekleriyle piç beyinleri, Kedi’yle beraber gitgide kolektif bir uyum yakalıyor, önlerinde belirecek muhtemel karanlık karşısında şimdiden ışımaya başlıyor. Heyecanlıyım. Tan da öyle.
E Tan’ın entangle’ı?
Şimdi bitti.
Ben sizin yerinize refleks atmıştım başta. afro